8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
BASIN AÇIKLAMASI
Anayasamızda mevcut eşitlik maddesinde belirtildiği üzere “ Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. DEVLET BU EŞİTLİĞİN YAŞAMA GEÇMESİNİ SAĞLAMAKLA YÜKÜMLÜDÜR, BU MAKSATLA ALINACAK TEDBİRLER, EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRI OLARAK YORUMLANAMAZ.”
Anayasa ile teminat altına alınmış eşitlik ilkesi gereği Devlet, kadınlar lehine pozitif uygulamalar yapmakla yükümlüdür.
Dünya Ekonomik Forumu’nun (DEF) 2014 Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporuna göre, toplumsal cinsiyet eşitliğinde 142 ülke arasında Türkiye 125.sıradadır. Son sıralarda Suriye, Çad Cumhuriyeti, Pakistan ve Yemen yer almıştır.
2013’te Türkiye 136 ülke arasında 120. sırada, 2012’de ise 135 ülke arasında 124. sırada yer almıştır. Bu rapor Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliği açısından dünya ülkelerinin çok gerisinde olduğuna, kadın erkek cinsiyet eşitliğinin sağlanmadığına kanıttır.
Ülkemiz nüfusunun yarısı kadınlardan oluşmaktadır. Ancak çalışan nüfusun yarısı kadınlar değildir. Yerel ve genel düzeyde temsil edenlerden yarısı kadınlar değildir.
Bu durumun en önemli nedeni Türk toplumunun kadına bakış şekli ve erkek egemen anlayıştır. Genel zihniyete göre, kadının yeri, evidir; kadın sadece çocuk doğurmalı, onları büyütmeli, evinin işlerini yapmalı, kocasına hizmet etmelidir. Ders kitaplarında kadının önlüğüyle mutfakta, kız çocuğunun elinde temizlik bezi, babanın televizyon seyredip erkek çocuğun top oynadığını gösteren görüntüler toplumdaki algıya dair güzel bir örnektir. Bu erkek egemen zihniyete göre kadının çalışma hayatında ve yönetim kadrolarında işi olamaz.
İşte Türkiye’de kadının hayata katılmasının önündeki en önemli engel bu anlayıştır. Öncelikle bu zihniyetin değiştirilmesi, kadının Allah’ın özenle yarattığı bir varlık olduğu, herhangi bir nesne olmadığı, yaşamın kaynağının kadında olduğu ve hak ettiği şeyin de insanca yaşamak olduğu herkesçe kabul edilmelidir.
Toplumdaki olumsuz zihniyetin değişmesi için yüzyıllar geçmesi gerekse de kadınlar mücadele etmeye devam edecektir.
Türkiye cinsiyet eşitliği açısından son sıralarda olsa da, kadına yönelik şiddet açısından ilk sıralardadır. Toplumdaki erkek egemen anlayışın en kötü örnekleri kadına şiddet uygulayanlardır. Özellikle son yıllarda bu şiddet tırmanışa geçmiş, her gün bir kadın öldürülür hale gelmiştir. Kamu gücünün sahibi olan Devlet, bu şiddeti önlemekle ve failleri hak ettikleri şekilde cezalandırmakla yükümlüdür. Toplumsal barışın sağlanması ve kadının da üyesi olduğu kamu düzeninin korunması için bu sorun çözülmelidir.
Toplumun ferdi olan erkekler kendisini bir kadının doğurduğunu, kadının eşi, kız kardeşi, kız çocuğu olduğunu unutmamalıdır. Ve bu ilkeyle kendisine yapılmasını istemediğini başkasına yapmamalıdır. Yani sokağa çıktığında insanların kendi annesi, karısı, kız kardeşi, kızına nasıl davranmasını istiyorlarsa tüm erkekler de başka kadınlara öyle davranmalı, horlanan bir kadın görünce yardımına koşmalıdır.
Erkek çocuk büyüten aileler, erkeklerin kızlardan üstün değil kızlarla eşit olduklarını küçük yaşlardan itibaren çocuklarının zihinlerine yerleştirmelidir. İlkokul öğretmenleri de aileyi desteklemelidir.
Neticeten, kadının hak ettiği yere gelebilmesi için güçlü olması gerekmektedir. Kadının güçlendirilmesinin ilk ve en önemli koşulu EĞİTİMDİR. Bu nedenle, kız çocukları özellikle okutulmalıdır. Devlet, pozitif ayrımcılık yapma yetkisini kullanarak tüm kız çocuklarının iyi eğitim almasını sağlamalı, kız çocuğunu okutan aileleri desteklemelidir. Zira kadınlar gelecektir, gelecek kadınlarındır.
Türkiye Cumhuriyetine emek vermiş tüm anneler, bacıları minnetle;
Türk kadınına bugünlerini kazandıran Yegane Liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü şükranla anıyorum.
Tüm kadınların günü kutlu olsun.
Av. Mehtap KARABURÇAK TUZCU
KIRŞEHİR BAROSU BAŞKANI