2013 - 2014 Adli Yılı Açılış Konuşması
Tarih: 2.09.2013 | Okunma Sayısı: 1891

YAZIYA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ 

BARO BAŞKANI AV. MEHTAP KARABURÇAK TUZCU’ NUN
2013 – 2014 ADLİ YIL AÇILIŞ KONUŞMASI

                  Avukatlık Kanunu 1.maddeden itibaren Avukatlık mesleğinin kamu hizmeti olduğu, avukatın yargının kurucu unsurlarından biri olduğu önemle vurgulanmaktadır. Bu husus dünyanın her demokratik ülkesinde kabul gören genel geçer, evrensel bir kuraldır.

                  Avukatlar, savcılar ve hakimler bütünü oluşturan yargının temel unsurlarıdır. Bu nedenle avukatlar, hakimler ve savcılar ile eşit muhatap olarak görülmelidir.

                 Adaletin mülkün temeli olduğu kabulüyle, savunma da adaletin temelidir. Avukat yoksa savunma yoktur, adalet yoktur. Avukatlık mesleğinin önüne dikilecek her engel adaleti zedeleyecektir. Adaletin olmadığı bir toplumda ise toplumsal huzur ve barış bozulacaktır. Böylesi bir toplumda demokrasiden insan haklarından, özgürlükten bahsetmek mümkün olmayacaktır.  Savunmanın temsilcisi avukatlar demokrasinin ve özgürlüklerin teminatıdır. Avukatlar halkın sesidir. Bu nedenle savunmaya karşı yapılan saldırılar doğrudan doğruya halka yapılmış sayılır.                      

                  Mahkemelerin görevi adaleti gerçekleştirmek amacıyla maddi gerçeği ortaya çıkarmaktır. Bunun mümkün olması ise savunmanın bağımsızlığını kabulle onu işlevsel hale getirmek, savunmaya saygı duymaktan geçmektedir. Sadece mesleğinin gereğini icra ediyor diye sanıkla, mağdurla avukatı aynı kefeye koyan zihniyet değişmelidir. Savunma yapan avukatın sözünü kesen, ona tepeden bakan zihniyet değişmelidir. Yine Bu bağlamda silahların eşitliği ilkesi uygulanmalı, savcının ulaştığı delillere savunmanın da aynı anda ulaşması sağlanmalıdır.

 

Ancak ülkemizde bırakın soruşturma aşamasında, kimi davalarda kovuşturma aşamasında dahi bu mümkün değildir.

                  Yargılama faaliyetinin merkezine savunma yani avukat konulmazsa onun adı yargılama değil yargısız infaz olur. Yargıç ve savcılar Türkiye Cumhuriyeti kanunlarından biri olan, herkesin uymakla mükellef olduğu Avukatlık Kanunu 1.maddesindeki gibi savunmanın yargının kurucu unsuru olduğu hükmünü içselleştirmek zorundadır. Bunun aksine olan zihniyetin acilen değişmesi gerekmektedir.    Mahkemeyi temsil eden hakime duyulan saygı, savunmayı temsil eden avukata da duyulmalıdır.

                 Savunma hakkına ve temsilcilerine saygı ve özen gösterilmeden yapılan her türlü yargılama demokratik olmadığı gibi adil de değildir.

                 Hukukçuların uygulamaları doğrudan hukuk devletini etkiler. Bu nedenle hukukçular nitelikli kişiler olmak zorundadır. Hukukçuların nitelik kazanımı, verilen kaliteli bir hukuk eğitimi ile başlayacaktır. Bu bağlamda özel veya devlete bağlı hukuk fakültesi açılmasına izin verilirken ciddi kıstaslar getirilmeli ve fakülte boyunca verilen eğitime özen gösterilmelidir. Bir takım kaygılarla fakültelerin kontenjanları arttırılmamalıdır. Böylesi bir tavır Türkiye’nin hukuk sistemine zarar verecektir.

Fakültelerden Mezun olanlar hakimlik ve savcılıkta olduğu gibi avukatlık mesleği için de sınava tabi tutulmalıdır. Donanımlı ve ciddi bir stajın ardından yargı mensupları göreve başlatılmalı ve görev esnasında hizmet içi eğitimler verilmelidir.

                  Hakim- savcı alım yöntemi değiştirilmelidir. Hukuk fakültesini yeni bitirmiş, henüz 20li yaşlarındaki gençler yerine en az 5 yıl fiilen avukatlık yapmış, 30 yaşını doldurmuş kişiler sınava alınmalıdır. Yapılacak yazılı sınav ile uygulamaya yönelik de kişinin beceri ve bilgisi ölçülmeli, ardından yapılacak mülakatta ise liyakat ölçütü esas alınarak devletin yargı yüzünü temsil edecek hakim ve savcılar göreve getirilmelidir. Yeterli hayat tecrübesi edinmemiş kişilere adaleti sağlamak gibi ağır bir vazife yüklenmemelidir.

                   Zira Adalet uygulayıcıların yetersizliğine ve kişisel kaprislerine kurban edilemeyecek kadar üstün bir değerdir.

                   Ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçların soruşturulmasında, asıl inisiyatif alması, soruşturmayı bizzat yürütmesi gereken makam, Cumhuriyet Savcılığıdır. Savcılar, sadece sanığın aleyhine olan delilleri toplamakla görevli değildir, sanığın lehine olan delilleri de toplamak durumundadır. Savcılığın görevi delilleri toplayıp iddiasını hazırlamak, bunları götürüp mahkemenin önüne koymaktır. Karar makamı MAHKEMEDİR.

                  Uygulamada İSE, soruşturmalar kolluk güçleri tarafından yürütülmektedir. Oysa kolluk görevlileri Yeterli hukuk formasyonuna sahip değildir. Bu durum, kişi hak ve özgürlüklerini tehlikeye atmakta, hak kayıplarına, mağduriyetlere neden olmaktadır.

                  Cumhuriyet savcılarının; ceza soruşturmalarını kolluk güçlerine bırakmadan bizzat yürütmeleri, kolluk güçlerini delil toplamaya zorlamaları, masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkını nazara alarak hareket etmeleri gerekmektedir. Bunun için de Soruşturma görevinin kolluk birimleriyle iç içe yapılması ve adli kolluk sisteminin kurulması gereklidir. Sistemi koordine eden savcılar da adli kollukla aynı fiziki mekanda bulunmalıdır. Tıpkı yabancı hukuk sistemlerinde olduğu gibi savcılık makamı adliye binaları dışında kolluk birimleriyle aynı mekanda çalışmalıdır.

                  Adliyeler sadece yargılamanın yapıldığı mahkemelere bırakılmalıdır.

                  Evrensel hukuk prensiplerinden olan Silahların eşitliği ilkesi gereği de adil olan bu uygulamadır. Zira savunma makamı hep adliyenin dışında olmuş ve avukatlar hep adliye dışı kabul edilmişlerdir. İddia makamı da adliye dışında yer almalıdır.  

                  Bu doğrultuda Biçimsel olarak yapılması gereken ilk şey savcılık makamını hakimin yanından, yani kürsüden indirmek, ikinci ise savcıları hakimlerin yargılama yaptıkları Adliye Binasından ayırmaktır.  Ancak bu suretle adil yargılanma ve silahların eşitliği ilkelerine son derece aykırı bulunan ve hakimin tarafsızlığının sorgulanmasına neden olan hakimler ile savcılar arasındaki aşırı yakın ilişki ortadan kaldırılabilir.

                  Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığının sağlanması için yargı siyasi iktidardan uzaklaştırılmalıdır. Bu bağlamda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı değiştirilmeli, Savcılar Yüksek Kurulu ve Hakimler Yüksek Kurulu olarak ayrılmalıdır. Türkiye Barolar Birliği tarafından 2007 yılında hazırlanmış Anayasa taslak metninde belirtildiği gibi hakimlik ve savcılık iki farklı meslek grubudur, bu nedenle iki farklı yapıda örgütlenmelidir. Özlük işleri açısından Hakimler Yüksek Kurulunun başkanlığı Cumhurbaşkanlığı Yüksek Makamına, Savcılar Yüksek Kurulu ise Adalet Bakanlığına tevdi edilmelidir. Her iki kurulda da savunmanın temsilcisi avukatlara yer verilmelidir.

                  Adliyelerin idareleri de bu konuda özel akademik eğitim almış uzman kişilerce yerine getirilmelidir. Bu yönetim anlayışında adliyenin kullanıcıları olan Avukatların, Hakimlerin, Savcıların ve Personelin temsil edilmesi sağlanmalıdır. Adliye yönetiminden kastettiğimiz şu an kimi pilot adliyelerde uygulanan ki Kırşehir Adliyesi de bunlardan biridir ve adliyeleri avukatların kartla giriş yaptığı, halkın ise hiç giremediği veya merasimle girdiği alanlara dönüştüren adliye yönetim modeli hiç değildir.

                  Ülkemizde Sık sık yapılan kanun değişiklikleri ile adeta hukukun hafızası bozulmuştur. Bu nedenlerle pek çok insan hak kaybına uğramıştır. Ve uğramaya da devam etmektedir. Buna verilecek en güzel örnek gider avansı uygulamasıdır. Yargının hızlanacağı düşüncesiyle kanunlaştırılan bu uygulama vatandaşın mahkemeye başvurmasını zorlaştırmıştır. Gider avansı uygulaması ile hak arama peşin ödemeli hale getirilmiş, hak arama zorlaştırılmıştır. İşten atılıp işsiz kalan işçinin dava açıp hakkını alabilmesi için, ya da, kocası tarafından dövülerek çocuklarıyla beraber evden atılmış kadının dava açıp hakkını alabilmesi için ön şart yüklü miktarda gider avansını yatırmaktır. Bu durum hakkaniyete, adalet duygusuna aykırıdır. Konu hakkında acilen düzenleme yapılarak gider avansı uygulamasının kaldırılması veya miktarlarının makul düzeylere indirilmesi gerekmektedir. Baromuzun bu husustaki düşüncesi Adalet Bakanlığına da iletilmiştir.                  

                  Müdafinin soruşturma evrakını incelemesini düzenleyen CMK maddeleri Yasama organından geçmiş kanun maddeleridir. Hukuk fakültesi 1.sınıftan itibaren öğretildiği üzere normlar hiyerarşisine göre kanuna aykırı alt düzenlemeler yapılamaz. Yani Vekaletname aranmaksızın müdafinin dosya incelemesi yasal güvence altına alınmışken buna aykırı davranılması açıkça kanuna muhalefettir. Maalesef uygulamada Kanuna muhalefet eden uygulayıcılar mevcuttur, bunlar hakkında yasal yollara başvurulmalıdır. Zira hiç kimse kendisine tanınan yetkiyi kanuna aykırı kullanamaz, devlet otoritesine dayanarak keyfi uygulamalar yapanlar müeyyidesine katlanmalıdır.

                  Kanunumuza göre Avukatın yaptığı iş kamu görevidir. Avukatlar bu görevi yerine getirirken kamu otoritesinin kendini koruduğunu hissetmelidir. Maalesef gerçek durum böyle değildir. Kamu otoritesi iddia ve karar makamından yanadır. Avukatın devlet tarafından yeterince korunmaması avukatlara karşı suç işlenmesini kolaylaştırmaktadır. Avukatlara karşı işlenen suçların failleri tutuklanmamakta, yeterli ceza ile cezalandırılmamaktadır. Bunun sonucunda son yıllarda avukatlara haciz mahallerinde, adliyelerde, bürolarında yapılan saldırılar artmış; faillere verilen cezalar ertelenerek yeni faillerin cesaretlenmesi sağlanmıştır. Nitekim birkaç ay önce bir keşif sırasında Mahkeme heyetine karşı yapılan silahlı saldırı mağdurun sadece avukat değil hakim, katip ve sair görevli olabileceğini de göstermiştir. Bu tarz saldırıların önlenmesi için yapılması gereken; suç avukata karşı da hakime karşı da savcıya karşı da işlense faile en yüksek hadden ceza verilerek cezasının infazının sağlanmasıdır. Bu tarz cezalar tecil edilmemelidir. Kamu otoritesinin avukatı, hakimi, savcıyı yani tüm yargı mensuplarını eşit oranda koruduğunu herkes görmelidir.        

 SONUÇ OLARAK; iyimser olmak gerektiğini düşünüyor ve

            AVUKATLARIN KANUNA AYKIRI ŞEKİLDE EV VE İŞYERLERİNİN ARANMADIĞI, GÖZALTINA ALINMADIĞI,

           DURUŞMA SALONLARINDA SAVUNMA YAPARKEN SÖZLERİNİN KESİLMEDİĞİ,

           İFADE GÖREVİNE ÇAĞRILDIĞINDA SAVCI ODALARININ ÖNÜNDE BEKLETİLMEDİĞİ,

           SAVCILAR TARAFINDAN SORUŞTURMA DOSYALARINI İNCELEMELERİNE, KANUNA AYKIRI ŞEKİLDE ENGEL OLUNMADIĞI,

           SANIK YA DA MAĞDURU SAVUNMANIN AVUKATIN ASLİ GÖREVİ OLDUĞU BİLİNEREK, SAVUNDUĞU KİŞİYLE ÖZDEŞLEŞTİRİLMEDİĞİ,

VELHASIL

Savunma hakkının vazgeçilmez, temel bir insan hakkı olduğu BİLİNCİYLE HAREKET EDİLEN

 

HERKES İÇİN ADALET DOLU BİR ADLİ YIL DİLİYOR

 

Saygılar sunuyorum. 02.09.2013

 

 

                                                       Av. Mehtap KARABURÇAK TUZCU

                                                           KIRŞEHİR BAROSU BAŞKANI

20.09.2024
AV. ONUR ÇANTA
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.